İklim değişikliği geçim kaynaklarını yok ederek, insanları göç etmeye maruz bırakarak, sosyal eşitsizlikleri iyice belirginleştirerek ve sürdürülebilir kalkınmayı baltalayarak kıtlık oranını ikiye katlıyor. Peki, bu nasıl oluyor ve neden hepimiz risk altındayız?

1990’ların başından bu yana, ağır hava şartlarından kaynaklanan felaketlerin sayısı iki katına çıktı. Sonuç olarak hasat miktarı azaldı ve gıda fiyatları arttı. İklim değişikliği de kıtlığı beraberinde getiriyor ve gıda sistemleri küresel bir konu olduğundan, hepimizin aynı gemide olduğunu söylemek yerinde bir tabir olacaktır.
Ne yazık ki bu, yakın zamanda çözülebilecek bir sorun gibi de gözükmüyor. Dahası, iklim modelleri; dünya çapında aşırı sıcakları, kıyı bölgelerinde yükselen deniz seviyelerini ve diğer bölgelerde de kuraklığı öngörüyor. Somali Yarımadası, son 40 yılın en derin kuraklığını yaşıyor. İklim değişikliği tam olarak anlaşılması zor bir konu olsa da insana etkileri açısından yeterince açık ve somut: Küresel ısınmanın bir sonucu olarak milyonlarca insan her gece yatağa aç giriyor. İklim değişikliği ve açlığın aynı ölçüde artışını ve neden hepimizin endişelenmesi gerektiğini 4 maddede görebiliriz.

1. İklim Değişikliği Tarım ve Gıda Üretimini Etkiliyor
Yüksek sıcaklıklar, kuraklık, sel ve atmosferdeki yüksek CO2 konsantrasyonları, dünyadaki temel gıda ürünlerini etkiler. Mısır ve buğday üretimi, ağır hava şartları, bitki hastalıkları ve küresel su krizinin etkileriyle son yıllarda azaldı.
BM Gıda ve Tarım Örgütü’ne (FAO – Food and Agriculture Organization) göre, Afrika’nın Sahel gibi bölgelerindeki tahıl mahsulleri için öngörülemeyen hasatların arkasındaki nedenlerin %80’i iklim değişikliğine dayanıyor. Bangladeş ve Vietnam gibi diğer bölgelerde ise yükselen deniz seviyeleri, gıda güvenliği için farklı bir tehdit oluşturuyor. Pirinç ekilen tarım arazileri tuzlu su ile sular altında kalıyor. Vietnam’ın ulusal pirinç üretiminin yarısı Mekong Deltası’ndan sağlandığından, küçük çaplı bir selin bile büyük etkileri olabiliyor. İklim değişikliğinin etkileri, Somali Yarımadası ve Güneydoğu Asya gibi bölgelerde belirgin olarak görülüyor.
Bu sorunların nedenleri oldukça tutarlı olsa da maalesef çözümleri öyle değil.

2. İklim Değişikliği Gıdaya Erişimi Zorlaştırıyor
İklim değişikliğinden dolayı üretilen gıda miktarının azalması, insanların erişebileceği gıda miktarında da azaltma olacağı anlamına geliyor. Bununla birlikte, bu basit arz ve talep örneğinin büyük etkileri var. Gıda sisteminin bir kısmı, bir iklim olayı (büyük veya küçük) nedeniyle kesintiye uğrarsa, bu kesinti enflasyona yol açabiliyor. Bunun sonuçlarını Covid-19 nedeniyle uluslararası ticaretin askıya alınmasından sonra son iki yılda gerçekleştiğini gördük. Bu fiyat artışları en çok yoksul aileleri olumsuz olarak etkiliyor ve öyle ki bir çalışma, yoksulluk sınırının altındaki ailelerin, bütçelerinin %75’ini yalnızca gıdaya harcadıklarını gösteriyor.
Dünyanın en yoksul ülkelerinin çoğu, en çok tarıma güveniyor; bu, ailelerin kendi hasatlarına (ve komşularının hasatlarına) göre mevsimsel beslendikleri anlamına geliyor. Hasattan hemen önce “kıtlık zamanı” olarak bilinen, yiyecek deposunun neredeyse tükendiği ve ekilmiş olan mahsullerin toplanmaya hazır olmadığı zamanlarda, aileler genellikle günü bir öğünle geçiriyor. Birçok yerde ise iklim değişikliği, bu kıtlık zamanını daha da uzatmış durumda.

3. İklim Değişikliği Gıdanın Besin Değerini Azaltıyor
Açlık ve yetersiz beslenme hem nicelik hem de nitelikle yakından ilgili sorunlar doğuruyor. İklim değişikliği her ikisini de etkiliyor. Çalışmalar, bitkilerde daha yüksek karbondioksit konsantrasyonlarının bitkilerin içindeki protein, çinko ve demir içeriğini azalttığını gösteriyor. 2050 yılına gelindiğinde, tahmini 175 milyon insanın çinko eksikliği yaşayacağı öngörülüyor. O zamana kadar da 122 milyon insanda protein eksikliği gözlemlenmesi bekleniyor.
Bitki bazlı beslenmenin dışında, iklim değişikliği aynı zamanda elde edilen etin, yumurtanın, sütün veya hayvancılığın kalitesini de etkiliyor. Sığırlar, keçiler ve diğer hayvancılık türleri, kuraklıkla birlikte gelen zararın %36’sını oluşturuyor (Mahsuller ise %49’unu…). Benzer şekilde, ağır hava şartları, özellikle Güneydoğu Asya gibi bölgelerde balık popülasyonlarını tehdit ediyor.

4. İklim Değişikliği Gıda İsrafını Beraberinde Getiriyor
Hasat çok iyi olsa bile, iklim krizi arttıkça gıda israfı kaçınılmaz hale geliyor. Kurak bölgelerde yetişen ürünler genellikle nemli depolama tesislerine taşınıyor ve bu da onları mantar oluşumuna ve zararlı bakterilere karşı savunmasız bırakıyor. Bu durumda yağmur da çözüm olmuyor: Aşırı yağışlardan kaynaklanan seller mahsuller üzerinde zararlı küf üremesine neden olabiliyor. İklim değişikliğinin artışına bağlı olarak yıllık gıda israfı da artıyor.
BM Gıda ve Tarım Örgütü’ne göre, çiftçiler tarafından üretilen gıdaların yaklaşık üçte biri, düşük ve orta gelirli ülkelere taşınma aşamasında tarla ve pazar arasında telef oluyor. Yüksek gelirli ülkelerde ise piyasa ile tüketici talepleri doğrultusunda benzer bir miktar boşa harcanıyor. Şu anda, gıda sistemi sera gazlarının %21-37’lik artışına neden oluyor ve bu da gıda israfının iklim krizine katkıda bulunduğu ve gıda güvenliği için hiçbir yararı olmadığı anlamına geliyor.

İklim Değişikliği ve Açlık: Sırada Ne Var?
İklim değişikliği, küresel gıda sistemini öyle bir şekilde etkiliyor ki, halihazırda açlıktan ve yetersiz beslenmeden mustarip olanlar, iklim krizi devam ederken daha fazlasını kaybetmeye karşı en savunmasız olanlar oluyor. 2030 yılı Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri’nden biri olan açlığı sona erdirmek için, özellikle hükümetler ve politikalar düzeyinde iklim değişikliğinin nedenlerini ele almamız gerekiyor. Ayrıca, krizin ön saflarında yer alan ve aslında sera gazı emisyonlarına çok az katkıda bulunan toplulukları desteklemek için iklim adaletine öncelik verilmeli.
Son birkaç yılda, bunun tek başına gerçekleştirilemeyeceği açıkça görüldü. İklim değişikliğinden en çok etkilenen toplum ve ülkelerle küresel dayanışmayı başlatmalıyız. Yüksek gelirli ülkeler (özellikle en çok sera gazı üreten ülkeler), hem iklim değişikliğinin sonuçlarını hafifletmek hem de düşük ve orta gelirli ülkeleri bu değişikliklerin etkilerine uyum sağlamada desteklemek için sorumluluk almalı. Ayrıca Paris İklim Anlaşması gibi programlarda belirttiğimiz vaatleri yerine getirmeli ve ulusal ve uluslararası sorumluluklarımızı hızlandırmalıyız.

* Bu metin, Rupa Mukerji’nin 2019 Küresel Açlık Endeksi’nin bir parçası olarak yayınlanan “İklim Değişikliği ve Kıtlık” adlı makalesinden derlenmiştir.