Veri hacmi, oluşma hızı ve çeşitliliğindeki artış, Büyük Veri söylemi ile özellikle 2010’lu yıllarda çok konuşuldu. Ancak hala büyük veriden yeteri kadar istifade edebildiğimizi söyleyemeyiz. Bulut bilişimin gelişimi, yüksek iletişim hızı ve işlem gücüne sahip makinelerle artık çok daha fazla veriyi depolayabiliyor ve anlamlandırabiliyoruz. Bu şekilde fotoğrafları, konuşmaları anlıyor, yetenekleri her geçen gün artan, kendi kendine eylemde bulunan robotlar üretiyoruz. Veriden istifade edip dayanıklılığı arttırmanın yolu operasyonel kararları vaktinde ve doğru şekilde almaktan geçiyor. Bunun için de işletmelerin veriye dayalı bir yönetim kültürü tesis etmeleri gerekiyor.

Yazı: Bülent Dal / Obase – Kurucu Ortak, Genel Müdür

İş modelleri ve yaptığımız işlerin her geçen gün değişmekte olduğu bir sanayi devriminin içerisinde, hatta daha başlangıcındayız. Bu devrimi gerçekleştiren hammadde, veri… Eskiden toplayamadığımız birçok veriye sahibiz ve bu veri bizim yaptığımız işi daha verimli yapmamıza ve müşterimize daha iyi hizmet vermemize yardımcı oluyor. An itibarı ile dünya genelinde 6 Zetabyte’a yakın bir veriye sahibiz ve söz konusu verinin %90’ı son 18 ay içerisinde üremiş bulunuyor. Bu verinin önümüzdeki 3-4 yıl içerisinde 50 Zetabyte’a ulaşacağı tahmin ediliyor.

Bu bilgiler ışığında, adeta veri içerisinde boğulduğumuzu söyleyebiliriz. Ancak IDC’ye göre işletmeler, sahip oldukları yapısal verinin ancak %10’unu verdikleri kararlarda kullanıyor. Söz konusu kararların daha akıllı, otomatik ve optimum olmasına yönelik bir çıta koyduğumuzda bu oranlar daha da aşağıya düşüyor. Özetle işletmeler, veriye ancak küçük bir pencereden bakabiliyor. Başka bir deyişle de işletmeler neyi bilmediğini bilmiyor. Veri içerisinde boğulmasına rağmen, veriden faydalanamama diye nitelendireceğimiz bu problemin arkasında insan, süreç ve teknoloji olarak tasnifleyebileceğimiz üç önemli sebep bulunuyor.

VERİYE DAYALI YÖNETİM DİSİPLİNİ YOK
İnsana dayalı en önemli problem, iş tarafı ile bilgi teknolojisi birimlerinin veriye dayalı yönetim yetkinliğini arttırmak için yapılacaklarda ortak aksiyon alamamasıdır. Normalde teknolojik olarak yapılması gerekenler yıllardır aynı ve belli. Fakat bu tarif edileni hayata geçirmek, iş dinamikleri nedeniyle kolay değil. Çünkü iş tarafı öncelikli olarak yeni bir mağaza açılışı, kampanyaya çıkış gibi acil işlerinin yapılmasına öncelik veriyor. İş tarafının işini nasıl yöneteceğiyle ilgili bir tarif ve bakış açısı getirmekle ilgili önceliğinin olmaması durumunda bilgi teknolojisi ekiplerinin getirebileceği çözümlerin başarılı olması mümkün değil.

Sürece dayalı en önemli problem ise işletmelerde hangi süreçte, hangi göstergeye bakıp hangi kararın alınacağıyla ilgili tepeden en uçtaki karar vericiye kadar veriye dayalı bir yönetim disiplininin olmaması. Böyle bir disiplin yoksa şirket içerisindeki kısıtlı sayıdaki kişi ya da veri bilimcilerin olması da işletmeye yeteri kadar katkı sağlamayacaktır. En kolay teknolojik iş zekâsı aracı kullanılsa dahi ya alınan sonuçlar sübjektif olacaktır ya da kararlarda etkin olmayan kişilerin bulduğu doğru sonuçlar gerçek hayattaki karar ve aksiyonlara büyük ölçüde yansıyamayacaktır.

Teknolojik açıdan, işletmelerin %66’sının raporlama ve analiz içeriklerinin yarısından fazlasını hala Excel dosyalarında tuttuğunu görüyoruz. Yani kurum geneline yansımış, veriye dayalı bir yönetim kültürüne sahip değiller. Birçok karar deneyime dayalı olarak alınıyor, birçok karar da self servis iş zekâsı araçları veya Excel dosyaları üzerinde, kişisel yorumlamalarla hayata geçiyor. İşletmelerin ancak %34’ü herhangi bir sonucun sebebini iş hızında öğrenebiliyor. “Neden A ürününün B ürününden daha iyi sattığı” ya da “Neden A kategorisindeki karlılığın düştüğü” gibi soruların cevabını ellerindeki araçlar ve altyapı üzerinden öğrenmeleri vakit alabiliyor. İşletmelerin ancak %3’ü kritik kararları için öngörü yapabiliyor.

Veriye dayalı yönetim yetkinliğini arttırmak için karar vericileri direkt ham veri ile baş başa bırakmaktansa takip edilmesi gereken hesaplanmış göstergeler ve içgörüler üzerinden hızlı ve doğru karar almayı sağlayacak bir semantik altyapı üzerine kurulu sistemi hayata geçirmek, başarının reçetesi olacaktır.

AKILLI OTOMASYON SAĞLAYAN ÇÖZÜMLER
Veri hacmi, oluşma hızı ve çeşitliğindeki artış, “Büyük Veri” söylemi ile özellikle 2010’lu yıllarda çok konuşuldu. Ancak hala büyük veriden yeteri kadar istifade edebildiğimizi söyleyemeyiz. Bulut bilişimin gelişimi, yüksek iletişim hızı ve işlem gücüne sahip makinelerle artık çok daha fazla veriyi depolayabiliyor ve anlamlandırabiliyoruz. Bu şekilde fotoğrafları, konuşmaları anlıyor, yetenekleri her geçen gün artan kendi kendine eylemde bulunan robotlar üretiyoruz.
Veriden istifade edip dayanıklılığı arttırmanın yolu, operasyonel kararları vaktinde ve doğru şekilde almaktan geçiyor. Bunun için de işletmelerin veriye dayalı bir yönetim kültürü tesis etmeleri gerekiyor. Yıllardır rol almakta olduğumuz veriye ve analitiğe dayalı, karar veren sistemlerde ciddi değişime şahitlik ediyoruz. Bugünlere nasıl geldiğimizi hatırlayacak olursak; ilk günlerimizde daha çok “Ne gerçekleşti?” sorusunun cevabını vermeye çalışıyorduk. Sonra “Neden gerçekleşti?” sorusuna cevap vermek üzere interaktif analiz imkânı sunan çözümler noktasına geldik. Daha sonra sadece geçmişe değil, biraz da geleceğe bakmaya başladık ve “Ne gerçekleşebilir?” sorusuna cevap veren öngörü çözümleri sağladık. Ardından, artan verimlilik kaygısı ile “Nasıl bir aksiyon alınabilir?” sorusuna cevap veren, ileri öngörü çözümleri sunmaya bizi sevk etti. Bugün artık beklentiler öyle bir noktaya geldi ki “Alınacak en iyi aksiyon nedir?” sorusunun cevabını veren ve “akıllı otomasyon” sağlayan çözümleri sunar noktaya geldik.

Forbes tarafından yayınlanan araştırmaya göre, 2021 yılında perakendecilerin %70’e yakını akıllı otomasyona dayalı çözümler kullanacak. Anlık stok takibi ve operasyon izleme ile yok satmaların minimize edilmesi, müşteriye daha iyi ve özel hizmet verilmesi, daha etkin stok yönetimi ve fayda sağlamada öncelikli alanlar olacak.

Artık sunduğumuz çözümlerle perakende sektörü anlık olarak toplayabildiği zengin operasyon ve müşteri deneyim verisi ile doğru kararları, otomatik bir şekilde verebilme noktasına geldi. Müşteriye daha özel ve iyi hizmeti, müşteriye daha az zaman harcatarak sağlama noktasındaki gelişmeler, operasyonel verimliliği arttırmanın ötesinde müşteri alışveriş deneyimi beklentilerini de arttırdı. Artık norm kabul ettiğimiz konuların tüketiciler tarafından basit ve çarpıcı şekilde sorgulanacağı günlere geldik.

MÜŞTERİ DENEYİMİNE DAYALI FARKLILAŞMA
Tüm bu hızlı teknolojik gelişimler, fiyata göre değil, müşteri deneyimine dayalı farklılaşma zorunluluğunda olan perakendecilerin müşteriye özel hizmet sunması için veriden destek almanın tanımını günümüz koşullarında yeniden yapmamız gerekliliğini ortaya çıkarıyor.
Dijitalleşen müşteriler, veriye dayalı perakendeye çok hızlı bir şekilde adapte oldu. Rutin e-mail’ler almak ve alışveriş amaçları ile ilgili reklamları seyretmek, daha önce aldıklarını tarihçeden takip etmek, indirdikleri bir uygulamadan hangi indirim ve avantajlara sahip olduğunu öğrenmek, tüketicilerin çoğu için artık sıradan. Bu kadar çok veri toplanıyorken perakendecilerin müşteriye eskisine göre daha kişisel hizmet vermesi ve anlamlı önerilerde bulunması müşteri memnuniyetini arttırıyor. Hava durumu, etkinlikler, lokasyon bilgisi, mağaza içi dolaşım gibi verilerle müşteriye daha kişiselleştirilmiş hizmet sunma imkânı ortaya çıkıyor.

İki tane müşteriyi ele alalım. Aynı yaşta ve cinsiyetteler, aynı ekonomik duruma sahipler, her ikisi de evli ve çocuklu, aynı semtte yaşıyorlar, aynı mağazadan alışveriş ediyorlar. Birçok perakendeci bu iki müşteriyi halen aynı segmentte görüp aynı promosyonları öneriyor. Oysa ki bu müşterilerden birisi mağazaya her iş günü uğruyor, diğeri sadece hafta sonları geliyor. Birisi uygulama içerisindeki uyarıları, diğeri ise gelen metin mesajlarını tercih ediyor. Havaların 30 derecenin üzerine çıktığı günlerde soğuk içecekler için öneride bulunacaksanız bu iki müşteriye nasıl yaklaşmalısınız? Her gün alışveriş yapan müşteriye mağaza yakınına geldiğinde uygulama içerisinden uyarı göndermek doğru olacakken, ancak hafta sonları alışveriş yapan ve belki de hafta içi seyahat eden, uzakta yaşayan müşteri için hafta sonundan bir gün önce metin mesajı atmak doğru olur.

Müşteri sürekliliği ve deneyiminin iyileştirilmesinin yanı sıra ürün ve kategori yönetiminde de büyük veri teknolojileri dayanaklılığa katkı sağlar. Bu sayede promosyon ve kampanyaların toplam satış ve karlılığa, muadil ürünlerin performansına, toplam kategori ciro ve karlılığına etkisini öngörülebilir. Yapılacak bir fiyat indiriminin bütçeye artı veya eksi etkisini öngörebilmek mümkün olur. Yapay zekâ, sensör ve görsel tanıma teknolojileri sayesinde raf planı ile gerçek raf yerleşimi karşılaştırılarak yine gıda perakendesinin önemli bir problemi kontrol altına alınabilir. En önemlisi tüketici talebi, stok durumu, anlık satışlar ile bilgilerin tüm tedarik zincirinde paylaşılması, talep öngörüsünün daha tutarlı hale gelmesi, satış artış ve düşüşlerinin sebebi ile ilgili içgörü yetkinliğinin artması, tedarik zincirlerini daha çevik ve verimli hale getirecektir.

İNSAN, SÜREÇ VE TEKNOLOJİ
‘Büyük Veri’ ile ilgili her geçen gün yeni teknolojiler çıkıyor. Bu teknolojilere yetişmek, öğrenmek vakit alabilir. En önemlisi yetişmiş uzman bulmak ciddi bir problem olarak karşımıza çıkıyor. Ancak tüm bunlara rağmen büyük veriden istifade etmek için teknoloji ve teknolojik bilgi birikimi nispeten daha kolay çözümlenecek bir problem. Asıl öncelik verilmesi ve eğitim ve danışmanlık alınması gereken konu, “şirketin veriye dayalı yönetilir hale gelmesi için nasıl bir dönüşüm stratejisi uygulanacağı ve hangi adımların atılacağı”dır.

Teknik ve işletme yönetimi arasında bir başlık olarak veriden bir içgörü sisteminin nasıl yaratılabileceğine yönelik danışmanlık hizmeti almak faydalı olacaktır. İnsanları direkt ham veri ile karşı karşıya bıraktığımızda yeteri kadar istifade edemeyebilirler. Ancak kolay yorumlanabilecek bir içgörü sistemi oluşturduğumuzda kararlar çok daha hızlı ve sağlıklı alınabilecektir.

Veriden faydalanamama probleminin arkasında insan, süreç ve teknoloji olarak tasnifleyebileceğimiz üç önemli sebep bulunduğunu ifade etmiştik. Alınacak eğitimlere bu üç boyuta yönelik bir değerlendirme neticesinde karar verilmesi sağlıklı olacaktır. Eğitimleri verecek kuruluş ya da kişilerin yönetim-bilişim sistemleri konusunda uzman olmasına dikkat edilmelidir.

Veriye ve içgörüye dayalı başarı elde etmek için şirket üst yönetiminden CEO ya da yetkili bir kişini yapacağı liderlik, dönüşümde kilit rol oynayacaktır. Bu kültürü pekiştirmek için doğru taktikler tayin etmek fayda sağlayacaktır. Örneğin WalMart, şirket içerisinde kafelerde veri bilimci ve analisti uzmanlarla bir araya getirip veriden nasıl istifade edilebileceği ile ilgili soru ve sohbetler geliştirme üzerine taktik geliştirilmiş. İş kullanıcıları hangi verilere ve göstergelere bakmaları, hangi soruların yanıtlarını bulmaya çalışmaları konusunda kafelerde sohbet etmeye başlamış bulunmaktadır.

Şirketin veriye dayalı yönetilmesine yönelik eğitim ve danışmanlık hizmetlerinde aşağıdaki 5 başlıkla ilgili yetkinliklerin artması hedeflenmelidir:
1. Üst yöneticilerin konuya istekli olmaları ve sahiplenmeleri.
2. Veriye kolay erişim sağlanacak bir mimari ve altyapı oluşturulması. (Burada Bilgi Teknoloji Yöneticilerinin ciddi bir eğitim ve yönlendirme alması gerekmektedir. Anlık çözümlerden ziyade kalıcı altyapılar tesis etmek gerekmektedir. Başka bir deyişle Sanayi 4.0.’ın gereği bir altyapı kurgulanmalıdır.)
3. Veriyi yorumlayabilen çözümleri kullanabilecek insanlar yetiştirmek.
4. Veri akışının otomatize edilmesi. (Bu konu yine IT yönetiminin sorumluluğundadır.)
5. Şirket geneline yayılmış, veri odaklı kültür. (Daha önce ifade ettiğimiz dört aşamanın sonucunda gelinmesi gereken nokta.)

Söz konusu eğitim ve danışmanlık süreci sonunda şirketlerin çok daha fazla sayıda kararı veriye ve bilimsel yöntemlere göre alması yetkinliğinin arttırılması beklenmeli ve esas netice olarak şirket verimliliği, müşteri deneyiminde olumlu iyileşmeler gözlemlenmelidir. Bu gelişmelerin bir defalık değil; sürdürülebilir hale gelmesi beklenmelidir.