KPMG Türkiye’nin yayımladığı “Türkiye Yiyecek-İçecek Sektörü Makroekonomik Görünüm Özeti 2025” raporu, sektörün yüksek enflasyon, döviz kuru dalgalanmaları ve finansman zorluklarıyla şekillenen çetin bir dönemden geçtiğini ortaya koyuyor. Türkiye’de hane halkı harcamalarının dörtte birini oluşturan yiyecek-içecek sektöründe, ekonomik dalgalanmaların etkileri hem üretici hem de tüketici cephesinde güçlü bir şekilde hissediliyor.
Fiyat Artışları Yerine Gramaj Azaltma
Rapora göre, yüksek enflasyon tüketici alışkanlıklarını değiştirirken, üreticiler de doğrudan fiyat artışı yerine gramaj azaltma, ekonomik-premium ürün serileri oluşturma ve kampanyalı satışlarla denge kurmaya çalışıyor. Statista verilerine göre shrinkflation (gramaj azaltma) uygulaması ambalajlı ürünlerde %38 oranında yaygınlaşmış durumda.
Döviz Kuru ve İthal Girdi Riski
İthal girdilere yüksek oranda bağımlı olan sektör, döviz kurlarındaki artıştan doğrudan etkileniyor. Rapora göre, döviz kuruna duyarlı hammaddelerin yoğun kullanımı sektörün maliyet yapısını doğrudan etkiliyor. Özellikle içecek gruplarında %65’in üzerinde kur geçişkenliği gözlemlenirken, ithal girdilere dayalı üretim yapan firmalar alternatif ürün ve tedarik modelleri geliştirmeye yöneliyor.
Finansmana Erişimde Sıkıntı
Yılın öne çıkan sorunlarından biri de yüksek faiz oranları nedeniyle işletmelerin finansmana erişimde yaşadığı zorluklar oldu. Ticari kredi faizlerinin %100’ü bulduğu bu dönemde POS teminatlı krediler ve faktöring gibi alternatif çözümler ön plana çıkarken, birçok firma yeni yatırımları askıya alarak nakit akışını sürdürebilmek için operasyonel döngüye odaklanmak zorunda kaldı.
Tahsilat Vadeleri Uzuyor
Zincir perakendecilerle çalışan üreticilerin tahsilat süreleri ortalama 100 günü aşarken, bu durum üreticileri yüksek faizli kredi kullanmaya zorluyor. Üreticiler ise bu riski azaltmak için peşin ödemeye dayalı mikro-bayi modelleri gibi alternatif dağıtım yöntemlerini gündeme alıyor.
Tüketici “Daha Az, Daha Akıllıca” Harcıyor
Raporun tüketici tarafına ilişkin bulguları da dikkat çekici. Yerli ürün tercihi artarken, tüketici artık yalnızca ürün içeriğine değil, markanın sürdürülebilirlik ve toplumsal duruşuna da önem veriyor. Etiket okuma alışkanlığı yaygınlaşırken, doğal içerikli ve katkısız ürünlere yönelim artıyor. Online kanallarda sadece dijital satışa özel ürün stratejileri gelişirken, promosyon takibi ve sadakat sistemleri tüketici kararlarını belirleyici hale getiriyor.
2025 yılı itibarıyla tüketici profilinde şu eğilimler öne çıkıyor:
• Fiyat/performans dengesi odaklı tercih
• Yerli üretime yönelim
• Doğal ve katkısız içerik hassasiyeti
• Sürdürülebilir ambalajlara artan ilgi
• Kampanya ve sadakat sistemlerine bağlılık
• Markaların toplumsal duruşuna yönelik farkındalık
Makroekonomik baskıların artmasına rağmen, 2025 yılı aynı zamanda sektör oyuncuları için yeniden yapılanma ve stratejik konumlanma yılıdır. Finansal disiplini güçlendiren, operasyonel esnekliği artıran ve tüketici beklentilerine hızla uyum sağlayan firmalar sürdürülebilir büyüme avantajı elde edebilir.